Şap hastalığı ülkeler arası canlı hayvan ve hayvansal ürün ticaretini olumsuz yönde etkileyen, büyük ekonomik kayıplara neden olan, çift tırnaklı hayvanların akut ve çok bulaşıcı viral bir hastalığıdır.
Şap virusu, antijenik olarak değişkenlik gösteren viruslardan biridir ve 7 farklı serotipi (A, O, C, Asia 1, SAT1, SAT2, SAT3) vardır. Bu serotipler çok sayıda alttip ve varyanta sahiptir. Diğer tek iplikçikli RNA viruslarında olduğu gibi şap virusu da doğal şartlarda yüksek mutasyon oranına sahiptir Antijenik varyasyon en çok A tipinde belirgindir. Bunu O ve C tipleri takip eder. Asia l suşları arasında da önemli antijenik varyasyonlar tespit edilmiştir Bu çeşitlilik, hastalıkla mücadelede aşı kullanımını güçleştiren bir etmendir. Sınırlı sayıda bulunan aşı suşları, dünyanın farklı bölgelerinde, bazen aynı bölgede mevcut viruslar için etkili bir koruma sağlayamaz
Şap hastalığı virusu, Picornaviridae ailesi Aphtovirus altgrubu içerisinde yer alır. Şap virusu, pH 7- 9 arasında stabil olmakla birlikte en dayanıklı olduğu pH değerleri 7.2 ile 7.6 arasıdır. Bunun haricindeki pH değerlerinde hızla inaktive olur. Çeşitli kimyasal maddeler, şap virusunu asit ve alkali pH değerlerinde inaktive ederler. Bunlar arasında fosforik asit, sülfirik asit, sitrik asit, asetik asit ve formik asitler ile sodyum karbonat, sodyum metasilikat ve sodyum hidroksit sayılabilir. Saha şartlarında %4' lük sodyum karbonat ve %1' lik sodyum hidroksit kullanılabilir.
Düşük ısı derecelerinde stabil olan şap virusu 50 0C’nin üzerinde kısa sürede inaktive olur. Bununla birlikte kemik iliği ve lenf bezlerinde uzun süre canlı kalabilir. Hastalığın doğal epidemiyolojisinde rol oynayanlar içinde sığır, domuz, koyun ve keçi, özellikle Asya ve Güney Amerika’da su bufaloları, Afrika’da Afrika bufaloları, kudu ve impalalar büyük öneme sahiptirler. Belirli şartlar altında hastalığı bulaştırabilecek hayvanlara örnek olarak geyik, deve, lama ve Hindistan filleri verilebilir. Şap hastalığına dirençli köpek ve at gibi hayvanlar hastalığın mekanik olarak taşınmasında rol oynayabilirler.
Direkt temas, enfekte ve duyarlı hayvanlar arasında en yaygın bulaşma formudur. Şap hastalığı mihraklarının yaklaşık %95' inde bulaşma direk temasla olur. Birbirlerine çok yakın mesafede bulunan hayvanlar arasında oluşan aerosol bulaşma direk temasın en önemli yoludur. Şap virusu hayvanların soludukları havada enfeksiyondan beş gün sonrasına kadar bulunabilmektedir. Solunan havada domuzların, sığır ve koyunlara oranla daha fazla virus çıkardıkları tespit edilmiştir. Sığırlar geniş solunum hacimleri ile hava yolu ile enfeksiyona en duyarlı olan hayvanlardır.
Türkiye’de şap hastalığı mihraklarında yapılan incelemelerde, hastalığın en yaygın bulaşma yolunun direk bulaşma olduğu bildirilmiştir. Bu bulaşma şeklinde genellikle hayvan hareketleri ve hayvan pazarlarının önemli rolü olduğu düşünülmektedir.
Şap hastalığının en önemli epidemiyolojik özelliklerinden birisi de virusun hava yolu ile çok uzak mesafelere taşınması nedeniyle hastalığın yayılmasıdır. Bir de virusun mekanik olarak taşınması yolu ile bulaşma şekli vardır. İnsan ve hastalığın konakçısı olmayan hayvanlar (Kuşlar, fareler, vs.), kontamine materyaller (Yem, ot, su, vs.), nakil araçları, et, et ürünleri, süt, süt ürünleri, suni tohumlama ve embriyo transferi yolları ile virus mekanik olarak taşındığı için enfeksiyon kaynağı olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki enfekte ve duyarlı hayvanlar arasındaki direkt temas (Yaklaşık %95) en yaygın bulaşma formudur.
Hasar görmüş boynuzlaşmış epitel dokusuna direk virus girişi dışında, farengeal bölge enfeksiyonun primer bölgesidir. Viremiden veya klinik belirtilerin görülmesinden 1-3 gün önce bu bölgede virus tespit edilebilir. Virus farenksteki primer replikasyonu takiben lenfatik sisteme geçerek, kan yoluyla doku ve organları enfekte eder. Viremi dönemi yaklaşık 4-5 gün sürer. Klinik belirtilerin görülmesinden önce virus sekret ve ekskretlerde vardır. Hedef dokulara (ağız, deri ve dilin boynuzsu epiteli) taşınan virus burada depolanır ve ikinci replikasyona başlar.
Virusa karşı konakçı reaksiyonu, klinik belirtilerin görülmesinden 3-4 gün sonra, özellikle antikor yanıtı şeklinde tespit edilir. Virusun titresi düşerken nötralizan antikorlar yükselir ve bu bağışıklık yanıtı dolaşımdaki virusun temizlenmesinde genellikle yeterli olmakla birlikte, taşıyıcılık durumunun oluşumunu engelleyemeyebilir. Bu taşıyıcı hayvanlardan sığırlarda probang yöntemi ile enfeksiyondan 2.5 yıl sonra dahi virus tespit edilebilir. Bu süre Afrika bufalolarında 5 yıl, koyunlarda 6 ay, geyiklerde 11 hafta kadardır. Domuzlarda taşıyıcılık oluşmaz. Antikorlar dolaşımdaki virusu etkin bir şekilde temizler. Bununla birlikte, epitelde 10-14 gün süre ile virus tespit edilebilmektedir.
Enfeksiyonun ağır seyrettiği durumlarda, veziküller genişler ve yara şeklini alır. Veziküllerin içi açık renkte seröz sıvı ile doludur. Veziküller genellikle kabuklaşır ve bu kabuklar yaklaşık 24 saat sonra düşer. Kabukların ayrılmasından sonra kırmızı renkte ülserler açığa çıkar. Birkaç gün sonra lezyonlar üzerinde nekrotik epitel parçaları meydana gelir. Özellikle ağız bölgesinde ve dil üzerinde hastalığa özgü granülasyon dokusu oluşur.
Bazı şap virusu suşları, genç hayvanlarda kalbe büyük zarar vererek akut miyokarditise yol açar ve beyaz-gri nokta veya şeritler kalbe kaplan postu görünümü verir. Hiperakut vakalarda kalpte makroskobik lezyonlar görülmeyebilir ve sıklıkla epitel dokusunda veziküler lezyonlara rastlanmaz. Bununla birlikte genellikle kalpten ve kandan virus izole edilebilir.
Hastalığın ilk devresinde viremiden dolayı hayvanlarda ateş görülür. Bu dönemde ateş 40- 410C ye çıkar. Ancak bu devre kısa sürer ve ateşsiz dönem başlar. Daha sonra ağızda veziküllerden dolayı iştahsızlık ve depresyon görülür. Şap virusunun en çok yayıldığı dokular özellikle ağız, ayak ve meme epitelidir. Genç hayvanlarda ilk belirti yüksek ateştir. Bunu ağız mukozasında, ayaklarda tırnak arası ve korona bölgesinde, memelerde veziküllerin oluşumu takip eder. Sığırlarda ağız lezyonları koyun, keçi ve domuzlardan daha şiddetlidir. Veziküllerden dolayı ağızdan bol miktarda ip gibi uzayan salya akmaya başlar. Ağızda bol salya mevcut olup, mukoza kırmızı ve sıcaktır. Dil ve dudakların iç yüzeyinde, yanak, dişetleri ve damakta veziküllerin oluştuğu görülür. Koyunlarda klinik belirtiler hafif seyreder Virus miktarına bağlı olarak hastalığın inkubasyon süresi 2-14 gün arasında değişmektedir. Koyunlarda belirtiler sığırlardakine benzermektedir; fakat daha hafif seyreder ve bazen varlığı bile anlaşılamaz. Ağızdaki lezyonlar küçük ve çabuk kaybolan niteliktedir. Çoğu zaman ayaklar daha duyarlıdır, topallık klinik belirtilerin başında gelir
Şap hastalığının teşhisinde önceleri komplement fikzasyon testi kullanılmıştır. Günümüzde ise ELISA testi, spesifikliği ve duyarlılığının yüksek olması, çok sayıda numune ile aynı anda çalışabilmeye imkan vermesi gibi avantajları nedeniyle, lezyonlu epitel dokusundan hazırlanan süspansiyondaki spesifik şap virusunun tespiti amacıyla sıklıkla kullanılmaktadır. Ayrıca virus izolasyonu için hücre kültürü pasajları, ELISA ile birlikte doğrulayıcı test olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda şap hastalığı teşhisi için RT-PCR (Reverse Transcriptase –Polymerase Chain Reaction) testi geliştirilmiştir.
Şap hastalığının kontrolü, ülkenin hastalık kontrol politikaları ve epidemiyolojik durumuna bağlıdır. Hastalıktan ari ülkelerde kontrol, hastalığın var olduğu ülkelerden yapılan hayvan ve hayvansal ürünlere uygulanan sınırlamalar ile virusun ülkeye girişinin önlenmesine yöneliktir. Bu ülkelerde bir salgının görülmesi durumunda, zorunlu kesim ya da karantina ve çevre aşılaması uygulanır. Hastalığın endemik olduğu ülkelerde ise uygun serotipte inaktif aşılarla yapılan koruyucu aşılamalar ile sanitasyon uygulamaları kombine edilerek hastalığın insidensinin düşürülmesine yönelik önlemler kullanılmaktadır.
Aşının hastalığı kontrol yeteneği, üretilen spesifik antikor düzeyi ile orantılıdır. Aşının potensi aşılama programı, spesifik immun yanıt ve yeniden maruz kalmanın sıklığı ile ilgili olduğu kadar saha ve aşı suşunun antijenik yakınlığı ile de ilişkilidir.