

Toxoplasmosis,
hücre içi protozoon olan Toxoplasma gondii’nin meydana getirdiği zoonotik
karakterli bir hastalık olup bütün memeli hayvanlarda, insanlarda ve
kanatlılarda görülmektedir. Toxoplasma gondii, ilk kez 1908 yılında
Nicole ve Manceaux tarafından Afrika’da Cytenodactilus gondii adı verilen
bir yabani kemirciden izole edilmiştir (4,12,20). Koyunlarda Toxoplasma
enfeksiyonları çok yaygın olup, ilk defa 1942 yılında Olafson ve Monlux
tarafından bildirilmiştir (12,51). Etken 70-80 yılı aşkın bir süredir
tanınmasına rağmen, enfeksiyonun insanlardaki belirtileri daha sonraları
izlenmeye başladığı için hastalık özellikle son yıllarda büyük bir önem
kazanmıştır. Önce doğadan yakalanan kemircilere, daha sonra da beyaz farelere
inokule edilerek suşun devamlılığı sağlanmıştır. Araştırmalar ilerledikçe
parazit; köpek, yabani tavşan, yabani sıçan, kobay, köstebek, güvercin gibi çok
sayıda kuş ve hayvan türünden izole edilmiştir. Morfolojik incelemeler ve
inokulasyon deneyleri, dünyada tek bir Toxoplasma türünün bulunduğunu ve
geniş bir omurgalı hayvan soyunu enfekte etme yeteneğinde olduğunu ortaya
koymuştur (4,12,25,26). İnsanlarda ve hayvanlarda serolojik tanı yöntemleri
kullanılmak suretiyle epidemiyolojik araştırmaların ilk ürünleri 1967’den
itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır.
MORFOLOJİ
Toxoplasma
gondii’nin sınıflandırmadaki yeri şöyledir (15,29).
Alt alem
: Protozoa
Anaç
: Apicomplexa
Sınıf
: Sporozoa
Alt sınıf
: Coccidiida
Takım :
Eucoccidiida
Alt takım
: Eimeriina
Aile
: Toxoplasmatidae
Cins
: Toxoplasma
Tür
: Toxoplasma gondii
Zorunlu hücre
içi paraziti olan Toxoplasma gondii’nin takizoit, bradizoit ve ookist
olmak üzere 3 enfektif evresi vardır. Kedi dahil, çeşitli memeliler, kanatlılar,
sürüngenler ve insan vücudunda parazitin proliferatif şekilleri, yani
takizoitler ve bradizoitler bulunmaktadır. Merozoit, gametler ve ookistler
yalnızca kedi bağırsağında bulunur (28, 29, 33,39).
Takizoitler
(trofozoitler, hızlı çoğalan form) invaziv şekil
olup, akut enfeksiyon esnasında görülmektedir. Yarım ay şeklinde veya oval olup,
bir ucu sivri diğer ucu yuvarlaktır, 2-4 µm eninde ve 4-8 µm boyundadır. Giemsa
veya Wright boyası ile son derece iyi boyanmaktadır. Bu şekilde serolojik
testlerde (Sabin-Feldman Testi, Fluoresan Antikor Testi gibi) sıklıkla
kullanılmaktadır. (28,29,33).
Bradizoitler
(kistler veya doku kistleri), doku kisti
içinde yavaş çoğalan form olup yuvarlak şekilli ve 10-20 µm çapında
olabilmektedirler. Büyüklükleri değişik olan bu kistler içinde birkaç adet veya
bazen 1000 adet bradizoit bulunmaktadır. Bradizoitler şekil veya yapı olarak
takizoitlere benzerler, onlar gibi endodiyogeni ile, ancak daha yavaş çoğalırlar
(28,29). Parazitler periyodic-acid-schiff boyası (PAS), Wright-Giemsa,
Gomori’nin methamine silver ve immunoperoksidaz boyaları ile iyi boyanırlar.
Doku kistlerinin, hayvanlarda enfeksiyonun sekizinci günü gibi erken bir dönemde
oluşabileceği ve büyük bir olasılıkla konağın yaşamı boyunca canlı kalabileceği,
her organda yerleşebildikleri, ancak genellikle beyin, iskelet ve kalp kasını
tercih ettikleri bildirilmektedir (28,29,33).
Ookistler (kedi
dışkısındaki form), kesin konak
olan kedilerin, vaşakların ve bazı kedigillerin dışkısıyla çıkartılır. Ookistler
oval, 11-14 µm x 9-11µm büyüklüğünde olup, iki katlı bir duvarla çevrilidir.
Enfektif olabilmesi için ookistin olgunlaşması (sporulasyon) gerekmektedir.
Sporulasyon süresi, ortamın ısı ve oksijenine göre değişmektedir. Sporulasyonun,
24oC’de 2-3 gün, 15oC’de 8 gün, 11oC’de 14-21
gün sürdüğü, 4oC’nin altında veya 37oC’nin üstünde ise
oluşmadığı gösterilmiştir (24) . Dış ortamda uygun koşullarda ookist içinde
oluşan sporoblast uzayıp, 6-8.5 µm büyüklüğünde ve yarım ay şeklinde 4 sporozoit
meydana gelir. Ookistler ısısı uygun ve nemli toprakta 1 yıl veya daha uzun süre
canlı kalabilmektedirler. Kaynar suda 5 dakikada veya %7 amonyum ile temasda
hemen ölmektedir (28,33).
BİYOLOJİ
Takizoit ve
bradizoitler son konak olan kedi de dahil, T. gondii ile enfekte olabilen
bütün canlılarda bulunurlar. Parazitin seksüel (eşeyli) çoğalması yalnızca
kedigillerde (Felidae ailesinde) meydana gelmektedir. Kedi, T. gondii’nin
her hangi bir şekli ile sindirim yolundan enfekte olduğunda, parazit ince
bağırsak epitel hücrelerine girer. Burada şizogoni (aseksüel çoğalma) sonucu
ortalama 10-16 merozoit ve sporogoni (seksüel çoğalma) sonucu ookistler meydana
gelir. Bu olaydan önce gametositogenezis ile makrogametosit ve mikrogametositler
oluşur. Bunlar olgunlaşarak mikrogamet ve makrogamet haline geçerler.
Mikrogametin makrogameti döllemesi ile zigot oluşur. Zigotlar, olgunlaşmamış
ookistlere dönüşüp önce bağırsak boşluğuna gelir buradan da dışkı ile dışarı
atılırlar (28,39).
Ookistlerde iki
sporoblast oluştuktan sonra bunlar 4’er sporozoitli sporokistlere dönüşürler.
Kedi, olgun ookistleri sindirim yolundan aldığında yaklaşık üç hafta, takizoit
bulunan fareleri yediğinde 10 gün, kist (bradizoit) bulunan fareleri yediğinde
3-5 gün sonra dışkısı ile olgunlaşmamış ookist atmaya başlar ve ookist atılımı
1-2 hafta sürer. İlk 1-3 haftalık periyotta akut bir şekilde enfekte olan bir
kedi günde 107-109 ookist çıkarabilmektedir. Olgun
ookistteki sporozoitler, enfekte hayvandaki takizoitler ve kistlerdeki
bradizoitler, kedi için olduğu gibi diğer konaklar ve insanlar için de
enfektiftir. Arakonakların enfeksiyona yakalanması 2 yolla şekillenmektedir
(28,44).
1. Arakonak olan tüm memeli
hayvanlar, sporlanmış ookistleri ağız yoluyla alarak enfekte olurlar.
2. Memeli hayvanlar parazitin doku
kistlerini taşıyan başka bir arakonağı yiyerek enfekte olabilirler.
Sindirimi
takiben kist veya ookistlerin dış duvarları enzimlerin etkisiyle açılır ve
enfektif olan bradizoidler intestinal lumende serbest hale geçerler. Hızlı bir
şekilde çevre hücrelerin içine girerek çoğalır ve takizoit haline geçerler.
Takizoitlerin dağılması enfekte hücrelerin parçalanması ile şekillenir.
Öncelikle birbiri ile temas halindeki hücreler, özellikle kan ve lenf hücreleri
enfekte olur. Fekal-oral bulaşmadan başka, transplasental bulaşma, kan ve kan
ürünlerinin transfüzyonu ile bulaşma, organ transplantasyonu ile bulaşma ve
laboratuvar enfeksiyonları da söz konusudur (19,44). Ayrıca takizoitler bütün
vücut sıvılarında bulunur ve sütle dışarı atılır. Akut enfeksiyonlu hayvanların
yeni sağılmış sütünü çiğ içen kişilerde toxoplasmosis oluşabilmektedir
(50)
PATOGENEZ
Toxoplasma
gondii, arakonakta
takizoit döneminde hızla çoğalır ve içinde bulunduğu hücreyi patlatarak tahrip
eder. Hastalığın patogenezi bu hücre tahribatına bağlı olarak gelişir. Ağır
enfeksiyonlarda miyokard, akciğerler, karaciğer, beyin gibi yaşamsal değeri olan
organ ve dokularda nekrotik alanlar oluşur. Karaciğerin hacmi hafifçe artar,
solgun renkte ve gevrek kıvamlıdır. Safra kesesi duvarında ödem şekillenebilir.
Dalak normalin iki üç katı kadar büyüyebilir. Akciğer ödemli ve hiperemiktir.
Bağırsak duvarı ödemli ve kalındır, mukozada hiperemi ile birlikte yer yer küçük
solgun alanlar görülür. Aynı zamanda ateş yükselir ve lenf yumruları şişer.
Lenf yumrularının kesit yüzleri hiperemiktir (13,29,44,50). Bu döneme akut
toxoplasmosis denir. Ancak her olayda bu devrede klinik belirti görülmeyebilir.
Kist devresinde, parazitler kistin içinde bradizoit formundadır. Bradizoitler
çok yavaş çoğalırlar. Bunlar kist içinde olduklarından ve hücreleri tahrip
etmediklerinden zararlı etkileri yoktur. Klinik belirtilerin görülmediği bu
döneme kronik toxoplasmosis denir. Kistler konakta immun yanıtın devamlılığını
sağlar. Ancak kronik devrede immun sistem baskılanırsa kistler açılır. Serbest
kalan bradizoitler takizoit formuna dönüşerek tekrar hızla çoğalır. Buna
nükseden akut toxoplasmosis denir. Bu enfeksiyon genellikle öldürücü bir seyir
izler (44,50). Toxoplasmosiste, tüm organlarda görülebilen ortak histopatolojik
bulgu multifokal koagulasyon nekrozudur. Karaciğerde lobüller üzerinde düzensiz
pıhtılaşma nekrozları dikkat çeker. Sinuzoidal aralıklarla, vena centralis
çevresi ve portal aralıklarda mononükleer hücre infiltrasyonu şekillenir. Nekroz
alanlarında çok sayıda takizoite rastlanır. Dalakta hiperemi ile lenfoid
folliküllerde hiperplazi ve fokal nekrozlar gözlenir. Kalp lezyonları damarlar
çevresinde histiyosit ve lenfosit infiltrasyonu şeklinde ortaya çıkar ve bu
bölgedeki kas telleri dejeneratif görünümdedir. Beyinde, multifokal
meningoensefalitis ile karakterize bulgular vardır (13,29,30,44).
SEMPTOMLAR
Parazite karşı
immun yanıtı bulunmayan koyunlar gebe kaldıklarında abort ve prenatal kuzu
ölümleri görülür. Enfeksiyon gebeliğin ilk 55 günü içersinde olursa, fetus
küçük olduğundan abort çoğu zaman dikkati çekmez. Enfeksiyon gebeliğin
ortalarında olursa çoğunlukla abort gözlenir. Atılan yavru zarlarının
kotiledonlarında 2 mm. çapında beyaz fokal nekroz odakları görülür. Bu fokal
nekrozlar hastalığın tanısı için oldukça tipiktir. Eğer ölmüş olan fetus
atılmazsa uterusta mumifiye olur ve daha sonra atılır. Gebeliğin sonlarına doğru
olan enfeksiyonlarda ölü veya canlı doğumlar olabilir. Ancak canlı doğan
yavrular doğumdan sonra belirli bir süre içinde ölür veya zayıf kalırlar.
Fetusta başlıca lezyon ensefalomiyelitistir. Hastalık bütün memelilerde
subklinik seyretmektedir. Bununla birlikte bazı olaylarda vücut sıcaklığında
artış, durgunluk, lenf yumrularının şişmesi, solunum güçlüğü ve bazen ishal gibi
karakteristik olmayan genel bozukluklar ortaya çıkabilir. Pneumoni ve nörolojik
bozukluklar görülebilir (46,50).
İnsanlarda
enfeksiyon biri gebelerde kongenital enfeksiyon, diğeri postnatal enfeksiyon
olmak üzere iki şekilde görülür. Parazitle daha önce enfekte olmuş ve parazite
karşı bağışık olan kadınlar gebe kaldıklarında, parazitten etkilenmezler ve
normal doğum yaparlar. Parazitle daha önce karşılaşmamış ve immun yanıt
gelişmemiş kadınlar, gebelikleri sırasında enfeksiyona yakalanırlarsa, meydana
gelen takizoitler plasentadan geçerek yavruyu da enfekte eder (44,50).
Kongenital
toxoplasmosiste yavruda ensefalitis, hydrosefalus, göz bozuklukları, deride
kırmızı lekeler, sarılık ve hepatomegali görülür. Neural doku yıkımı sonucu
intrakranial kalsifikasyonlar oluşur. Doğumdan sonra ölüm oranı yüksektir.
Genellikle zeka geriliği ve daha sonra göz bozuklukları görülebilir
(44,50).
Postnatal enfeksiyonların çoğunda olay belirsiz olup, hastalığa doğru bir tanı
konmadan iyileşmektedir. En yaygın klinik formu lenfadenopatidir. Bunun dışında
hastalığın egzantemli form, serebrospinal form ve oftalmik formları da
mevcuttur. Kronik toxoplasmosisli kişilerde, immun sistemde bozukluklar yapan
AIDS gibi hastalıklar ile immun sistemi baskılayan ilaç uygulamaları sonucu
açılan kistlerden çıkan bradizoitler takizoit formuna dönüşerek tekrar hızla
çoğalırlar. Böylece akut enfeksiyon nüks etmiş olur. Bu durumda enfeksiyon çok
şiddetli seyreder. Bu olaylarda genellikle göz bozuklukları ve öldürücü
ensefalitisler gelişir (30, 44,50).
TANI
Toxoplasmosisin
klinik belirtileri patognomonik olmayıp, yerleştiği organa göre değişmektedir.
Doğru tanı koyabilmek için değişik yöntemler kullanılmaktadır. Bu yöntemler,
direkt ve indirekt tanı yöntemleri olmak üzere iki grup altında incelenebilir.
Direkt tanı etken izolasyonu, PCR, antijen spesifik lenfosit transformasyon,
lenfosit kopyalama tekniği ve histolojik metotlar ile yapılmaktadır (28).
İndirekt yöntemler, toxoplasmaya özgü antikorları belirlemek üzere kullanılan
serolojik testleri kapsamaktadır. Hastalığın serolojik tanısı, infeksiyonun
genellikle subklinik seyrettiği durumlarda oldukça önem kazanmaktadır. Bu
serolojik testlerden en çok kullanılanları, Sabin-Feldman Test (SFT), Enzim
Linked Immunosorbent Assay (ELISA), İndirekt Fluoresan Antikor Testi ( IFAT) ve
Modifiye Aglutinasyon Test (MAT) dir. Bunun dışında İndirekt Hemaglutinasyon
Testi (IHAT), Komplement Fikzasyon Testi (CFT), Lateks Aglutinasyon Test (LAT)
gibi testlerden de yararlanılmaktadır (1,27,31,32,34,36,47). Hastalığın
serolojik tanısında, kullanılacak testin spesifitesi ve sensivitesinin önemi
fazladır. Bu konuda hiçbir test tek başına yeterli olmayıp özellikle akut
enfeksiyonların tanısını koyabilmek için IgM antikorlarını belirleyebilecek
testlerin kullanımı önerilmektedir (28). Latent
enfeksiyonlar ve diğer Apikompleksan parazitlerin varlığında, Toxoplasma
gondii’ye karşı düşük antikor titrasyonunda kross reaksiyon görülebilir
(22,43).
YAYILIŞ
Hayvanlarda
toxoplasmosisin yaygınlığı üzerine Türkiye’de yapılan ilk çalışmalar Ekmen
tarafından yapılmıştır (16,17). Ekmen ve Altıntaş (18), paraziti ilk kez
köpekten izole etmişlerdir .
Farklı
ülkelerde ELISA ve LAT kullanılarak yapılan koyunlardaki T. gondii
prevalansı çalışmaları şu şekilde bildirilmiştir (48); ELISA kullanılarak
yapılan çalışmalar arasında, Norveç’te %18, ABD’de %59, Kanada’da %58,
Almanya’da %33, Yunanistan’da %23, İsveç’te %19, Gana’da %33, Senegal’de %55
seropozitiflik bildirilirken, LAT’nin kullanıldığı çalışmalarda Bangladeş’te
%64, Pakistan’da %3, Kamerun’da %32, Mısır’da %21, Nijerya’da %12, İngiltere’de
%29, İran’da %24 oranında seropozitiflik saptanmıştır .
Samad
ve ark. (40), Bangladeş’te koyunlarda T. gondii prevalansını, LAT ile
%17.65 oranında, Waltner-Toews ve ark. (53), Kanada’da 103 koyun çiftliğinde
ELISA ile prevalansı ortalama %57.6 oranında, Puije ve ark. (38), Gana’da 732
koyun serumunda yaptıkları bir çalışmada, ELISA ile T. gondii
seropozitifliğini %33.2 olarak belirlemişlerdir. Hashemi-Fesharki (21), İran’da
2209 koyun serumunu, LAT ile değerlendirmiş ve toxoplasmosis seropozitifliğini
%24.3 olarak bildirmiştir. Brezilya’da 240 koyun serumunu T. gondii
antikorları yönünden LAT ile değerlendiren Pita Gondim ve ark. (37),
seropozitiflik oranını %18.75 olarak tespit etmişlerdir. Yunanistan’da ELISA
ile yapılan bir çalışmada (45) ise 8700 koyun serumunda %22.7 oranında T.
gondii seropozitifliği saptanmıştır .
Türkiye’de
koyunlardaki toxoplasmosis ile ilgili çalışmalar (1,3,5-9) genellikle bir bölge
ya da sürüde serolojik yöntemlerle prevalans değerlerinin saptanması şeklinde
yapılmıştır.
Türkiye’de
koyunlar üzerindeki ilk epidemiyolojik çalışma Ekmen tarafından (16) 1967
yılında gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada (16) Ankara Atatürk Orman
Çiftliği’ne ait 88 koyunda SFT ile %43.1 seropozitiflik saptandığı halde, CFT
ile aynı koyunlarda seropozitifliğin %20 olduğu bildirilmiştir .
Altıntaş (2),
1975 yılında Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden Ankara Et ve Balık Kurumu
Kombinası’na kesilmek üzere getirilen 603 koyunun kan serumlarında SFT
kullanarak anti toxoplasma antikorlarını araştırmıştır. Araştırıcı (2) Haymana
İlçesi’ne ait olanlarda %28.04, Sivas’a ait olanlarda %32, Tosya’dan
getirilenlerde %26.1, Yozgat kökenlilerde %32.73, Erzurum’a ait olanlarda %31,
Erzincan’dan getirilenlerde %31.08, Ağrı kökenli olanlarda %32.08 ve
Diyarbakır’a ait olanlarda %39.28 oranında seropozitiflik elde
etmiştir.
Sarnıç
(41) tarafından 1976 yılında yapılan bir çalışmada, Diyarbakır Et ve Balık
Kombinası’nda kesilen 148 koyunun kan serumları SFT yöntemi ile incelenmiş ve
%36.5 oranında seropozitiflik elde edilmiştir. 1981 yılında, farklı bölgelerdeki
17 devlet üretme çiftliğine ait 2680 koyunda SFT ile çalışan Altıntaş (3),
toxoplasmosisin seroprevalansını en düşük Tahirovada %25.32, en yüksek
Gökçeadada %55.19 oranında bildirmiştir. İnci ve ark. (23), 1999 yılında,
Kayseri yöresinde SFT yöntemi ile yaptıkları çalışmada 154 koyunun %33.76’sını,
Altıntaş ve ark. (5), 1994-1995 yılları arasında, Ankara çevresindeki ilçe ve
köylerden toplanan 531 koyun kan serumunun SFT ile %33-46 ‘sini, Babür ve ark.
(8), 1997 yılında Çankırı’da SFT ile 62 koyun kan serumunun %88.70’ini, yine
Babür ve ark. (9), 1999 yılında Yozgat İli’nin çeşitli ilçelerinden toplanan 152
koyuna ait kan serum örneklerinin SFT yöntemi ile %45.4’ünü, Yıldız ve ark.
(54), 2000 yılında SFT ile Kırıkkale Mezbahası’nda kesilen 119 koyunun
%63.9’unu seropozitif olarak tespit etmişlerdir.
Arda ve ark.
(6), 1987 yılında Orta Anadolu Bölgesi’ndeki koyunlarda abortus olgularının
etiyolojisi ve serolojisi üzerine yaptıkları bir çalışmada, atık yapan 64
koyunun kan serumunda indirekt hemagglutinasyon testi (IHA) ile %35.93 oranında
T. gondii seropozitifliği tespit etmişlerdir. Elazığ’da IHA ile 111’i
gebe ve 184’ü yavru atmış olmak üzere toplam 295 koyuna ait kan serumlarını
değerlendiren Dumanlı ve ark. (14), gebe hayvanlarda %22.5, yavru atmış
koyunlarda ise %30.97 oranında T. gondii yönünden seropozitiflik
elde etmişlerdir. Öz ve ark. (35), 1995 yılında Adana yöresinde atık yapan 259
koyunun kan serumlarında IHA ile %25.5, ELISA ile %22 seropozitiflik
saptamışlardır. Van bölgesine ait 150 koyun kan serumunu IHA testi ile
toxoplasmosis yönünden tarayan Tütüncü ve ark. (49), %34.6 oranında
seropozitiflik bulmuşlardır .
Zeybek ve ark.
(55), 1995’te Ankara ve çevresinde LAT ile 1050 koyunda hastalığın
seroprevalansını %14.66 olarak belirlemişlerdir . Babür ve ark. (7), 1995
yılında Ankara’nın çeşitli ilçelerinden 414 koyun kan serumunu SFT ile %69, IFAT
ile %72, LAT ile ise %37 oranında seropozitif tespit etmişlerdir.
Sevinç ve ark.
(42), 1996-1997 yılları arasında 283’ü atık yapmış ve 827’si atık yapmamış koyun
olmak üzere toplam 1100 kan serumunu toxoplasmosis yönünden IFA testi ile
muayene etmişler, atık yapmış koyunlara ait kan serumlarında %13.78 ve atık
yapmamış koyunlara ait kan serumlarında %10.16 seropozitiflik belirlemişlerdir.
Kamburgil ve ark. (25) ise, atık şikayeti olan 180 koyun üzerinde yaptıkları bir
çalışmada, IFAT ile toxoplasmosisin prevalansını %53.33 olarak bildirmişlerdir.
TEDAVİ
Toxoplasmosisin
koyunlarda tedavisi etkin ve ekonomik olmadığından önerilmemektedir. Kedilerde
Pyrimethamine + Sulfadiazine kombinasyonu 1 hafta veya daha uzun süre
kullanılır. Ancak toksik etki görülebilir. Clindamycine ise ookist çıkışını
azaltmakta, fakat tamamen kesmemektedir (19).
KORUNMA ve
KONTROL
Toxoplasmosisden
korunmada kistler veya ookistlerle temas ile bunların yutulmasının engellenmesi
en önemli korunma yöntemidir. Et ve sakatat türü yiyecekler yeteri kadar
piştikten sonra (66oC’de pişirmek veya füme yapmakla, -20
oC’de dondurmakla etlerdeki kistlerin öleceği bildirilmektedir) yenmeli,
çiğ et ve sebzelere dokunduktan sonra eller iyice yıkanmalıdır. Çiğ yumurta
yemekten ve çiğ süt içmekten sakınılmalı, çiğ yenen yeşillikler iyice
yıkanmalıdır. İmmun sistemi zayıf kişiler ve hamile kadınlar kedilerle sıkı
ilişkiden kaçınmalıdır. Kasaplık hayvanların yemlerinin kedi dışkısı ile
bulaşması engellenmeli, kedigillere çiğ et yedirilmemelidir. Bulaşmada sinek ve
hamam böceği gibi artropodların da rol oynayabileceği düşünülerek bunlarla
mücadele edilmelidir. Enfekte insan ve hayvanların her türlü vücut salgısının
etrafa dağılmaması için gerekli önlemler alınmalıdır (11,52).
Koyun ve
keçilerde abortların engellenmesi amacıyla Toxoplasma gondii S48 suşu’nun
takizoitlerini içeren bir aşı geliştirilmiştir. Avrupa ve Yeni Zelanda’da
bulunabilen bu aşının koyun dokularında kalmadığı, S48 suşunun inokulasyondan 4
hafta sonra dokularda belirlenemediği, aşının fötal hasarları azalttığı, ancak
fetus enfeksiyonlarını önlemediği ve S48 suşu ile aşılanan koyunların en az 18
ay immun kalabildikleri bildirilmektedir (13). T. gondii rekombinant
takizoit antijenleri ve takizoit antijenlerini kodlayan plazmid DNA kullanılarak
immunize edilen fare ve ratlarda bağışıklık şekillendiği bildirilmektedir
(10.24).
Dr.
Taraneh ÖNCEL
Makaleyi İndirmek İçin Tıklayın...!